Taa İngiltere’ye ilk geldiğim 2007 yılında zaten bu minvalde bir yazı yazmıştım aslında. Tabii o zaman blogum olmadığı için Facebook sayfama not olarak düşmüştüm. Şimdi Londra güncellemeleriyle blogumda da yayınladım iki post olarak bu yazımı. (Bkz: İngiltere’de Günlük Hayat-1 ve İngiltere’de Günlük Hayat-2)

Çok da sevmiyorum artık bu tür post’ları, kötü bir şey yazmak istemiyorum adamlar hakkında herhalde 🙂 Eh, ne de olsa birkaç ay sonra “ne güzeldir İngilizlik” diye gerine gerine dolaşan bir İngiliz vatandaşı olacağım kısmetse 🙂 Bir de buraya alıştığım için garip gelmiyor İngilizlerin çoğu davranışı artık bana.

Ama geçen gün beni benden alan, bir türlü de alışamadığım bir davranışı yine görünce, dayanamayıp bunu yazmalıyım dedim. Trende gidiyorduk, kadının biri yiyeceğini yedi, eh yedikleri parmaklarına bulaştı tabi. N’aparsın? Ben kendi adıma ıslak mendille silerim. Ama o ne yaptı? Parmaklarını teker teker yaladı ve peçetesine sildi. Bu gene iyisi. Peçetesi vardı zira. Değil peçete, üstüne başına, elindeki bedava dağıtılan gazeteye, hatta kendi koltuğuna veya önündeki koltuğa yaladığı parmaklarını silenler / sürenler bile gördüm bugüne kadar! Neredeyse çaktırmadan yanında duranın üstüne başına silecekler yağlı ve pis ellerini 🙂 Aynı kadın ben trenden inerken burnunda küçük çaplı sondaj çalışmalarına da başlamıştı. İyi ki inmişim yani!

Bazen bu tiplere çantamdan çıkarıp ıslak mendil veresim geliyor. Güya İngiltere‘de ıslak mendil satışları her yıl yüzde 15 artıyormuş. (Kaynak: Daily Mail gazetesinin 26 Ekim 2012 tarihli haberi: Wet wipes)

Duy da inanma! Anlamıyorum ki bu ıslak mendilleri kim alıyor. Benim gibi çantasında ıslak mendil taşıyanlar sadece göçmenler mi acaba? Bence ıslak mendil üreticisi şirketler bu konuya bir an önce eğilmeli, sosyal reklam tadında uyarılarını İngiliz halkını bezdirene kadar yayımlamalılar.

Bu İngilizlerin temizlik anlayışı gerçekten bir garip. Paltoyu, çantayı umumi tuvaletlerde, hem de klozete yakın bir şekilde yere atmıyolar mı deliriyorum. Sonra da o çantayı getirir yemek masasına, başucuna, her yere koyar yani. Çanta hadi neyse de paltonu yere atma lan diyesim geliyor bazen teyze gibi umumi tuvaletlerde. Gençlerin çoğu da pis ayakkabılarını tren ve otobüslerde önlerindeki boş koltuğa yaslıyor / koyuyorlar.

Şöyle küçük bir araştırmacık yaptım da yarım milyon İngiliz, yani ülkede her altı kişiden biri yatak çarşaflarını dört ayda bir yıkıyormuş. (Kaynak: The Daily Telegraph gazetesinin 17 Şubat 2010 tarihli, “Britain’s dirty bedrooms: some people ‘wash their sheets three times a year” başlıklı haberi: “Britain’s Dirty Bedrooms”)

Sonra gelsin tahtakuruları, toz akarları. Bunun fazlası da astım yapıyormuş. Yatakta bir şeyler yemek de bu pisliği körüklüyor tabii. İşin ilginci İngilizlerin en çok para bayıldıkları mobilyalardan biri yatakmış (ortalama 1.000 sterlinden fazla ödüyorlar bir yatağa), ama onu bile temiz tutmayı beceremiyorlar. Daha da ilginci en az yıkanan, yani en kirli yatak çarşafları yüzde 24 ile Londra’dan çıkıyormuş.

Londra kent olarak da hem eski hem de pis, bilindiği üzere. Adamlar geleneklerine çok bağlı oldukları için eski yapılar hep duruyor. Tarihi pub’lar, müstakil evler, konaklar, köşkler, apartmanlar. Çoğu birkaç yüz yıllık. Durum böyle olunca metroda, evde, işyerinde her yerde şanslıysanız fare, şanssızsanız sıçan çıkabiliyor karşınıza. Bazen Yalan Dünya’daki Servet Hanım Teyze gibi elime çamaşır suyunu geçiresim ve sokaklarda çılgınca koşasım geliyor. Böyle “Her Gece” klibindeki Mirkelam gibi falan. Ama kendi mahallemde değil sadece, şehrin tümünde hayata geçirmeli bu “çılgın projeyi”. Bir helikopter kiralayıp böcek ilacı sıkan kamyonetler gibi çamaşır suyunu dökmeli kentin tepesinden aşağı 🙂

Londra 1979 Çöpçüler Grevi'nden bir kare...
Londra 1979 Çöpçüler Grevi’nden bir kare…
ingiliz filiz
İngiltere’ye ilk kez 2007 yılında eğitim için, İstanbul’dan geldim. Daha sonra 13 yıla yakın bir süre Londra’da yaşadım. 2.5 yıl önce de İngiltere’nin güneyinde küçük bir kente taşındım. İngiltere’de yaşam ve kültür konulu yazılarımı bu blogda topluyorum. Bu yazıların büyük bölümünü Londra’da yaşarken yazdım ve müzik, yeme-içme, sinema gibi ilgi alanlarımı Londra’da düzenlenen etkinlikler çerçevesinde paylaştım. Şu an çocuklu hayat dolayısıyla eskisi kadar kültürel etkinliğe katılamıyorum, dolayısıyla blog konularım da biraz evrim geçirdi. Çocuk kitapları, çocuk oyunları, aile dostu lokantalar, pub’lar, tatil seçenekleri gibi konularda yazıyorum artık daha çok. Yine de Londra’ya arada bir de olsa gidiyorum ve bu gidişlerimde katıldığım etkinlikleri yazmaya devam edeceğim. Blogumla ilgili görüşlerinizi ve sorularınızı yazıların altına yorum şeklinde bırakabilirsiniz. Eposta adresim:filiz (at) ingilizfiliz (nokta) com Özellikle yazmamı istediğiniz bir konu olursa belirtebilirsiniz. Ayrıca bültenime abone olursanız ne güzel olur 🙂 Bülten aboneliği için aşağıya tıklayabilirsiniz: https://ingilizfiliz.com/newsletter-sign-up/ Keyifli okumalar… 🙂

4 Comments

  1. ocak ayında 5 geceliğine gitmiştim london a …iş seyahati. için….bazı şeyler de ilerleme var.örneğin her tube station da wc koymuşlar. we temiz sayılır. wc ler….centralda tüm binalara aslının aynısı tadilatları bitirmişler…..yani london da yaşamak gerçekten değişik bir hava….hala homeless ler trenlerde geziniyor ihtiyarlar…..özellikle bakımsızlar…vs..vs..this london mate ..enjoy it…..

  2. bende 2001-2002/ aralıkta 14 ay yaşadım londrada…ek olarak şunlarıda demek gerek….central londonda sabah arka sokaklar çiş kokusundan geçilmez olurdu.da sokakları kokulu suyla yıkarlardı. okadar bira içerlerki gece pubların wc leri yetmez arka sokaklar wc görevini görürdü… laf aramızda bende tatbik ettim bizzat…..metroda yemek yiyenler genelde 3.dünyadan göçmenlerdir.ingiliz yemek yemez ancak teenage ise olabilir.
    metroda kitap okurlar ama çoğu aptal romanlar vs….sanıldığı gibi bilgili bir millet değiller.

Bir Cevap Yazın

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial
error

Takibe almaya ne dersiniz? :)

tr_TRTürkçe