Temmuz başında gittiğimiz Love Supreme festivalinin ardından gece Eastbourne’da kaldığımızdan bahsetmiştim. Daha sonra da Seven Sisters doğa parkına gittik. Festival yazımı okumak isterseniz, buyrun aşağıya:
Cumartesi günübirlik şehir dışına çıkıp festivale gidince, Pazar gününü de haftasonu gezisine dönüştürmemek olmazdı. Cumartesi gecesini burada, sahildeki bir otelde geçirdikten sonra Pazar günü şehrin sokaklarını arşınlamaya başladık. Eastbourne, küçük bir sahil kenti. İngiltere’de bir ay içinde en çok güneş alan şehir rekorunu elinde tutuyormuş.
Gerçekten de hava güneşli ve sıcacıktı, hem de dondurma alacak kadar sıcak! Biz de hal böyle olunca, Fusciardi’s’in yolunu tuttuk. Hemen sahilde bulunan bu mekan 1967’de açılmış ve hala o günlerdeki dekorasyonunu muhafaza ediyor. O yıldan bu yana bir çivi çakmamışlar dükkana resmen, canlı müze gibi 🙂
Değişiklik olsun diye ben hindistancevizli dondurma aldım, eşim de mango sorbeli tercih etti. Dondurmalar günlük olarak dükkanda yapılıyormuş. Belli zaten! Acayip taze ve lezzetliydi ikisi de. İtalyanlar bu işi biliyor azizim dedik ve yolumuza devam ettik. Bir gün yolunuz Eastbourne’a düşerse buraya kesinlikle gitmenizi öneririm. Hemen sahilde. (Adresi: 30 Marine Parade, BN22 7A.) Dondurmalarımızı yalayarak deniz kenarında dolaşınca neredeyse Türkiye havası esti 🙂
Güneş yakıyordu. Biz de Eastbourne İskelesi’ni gezdik. Üstünde pub’dan bozma bir caz kulüp vardı. Kışın orada denizin üstünde caz dinlemek eminim harikadır. Ayrıca bir de eskilerden kalma İngiliz çay salonu vardı, avizeli mavizeli. İnsanlar denize giriyordu ama deniz çakıllı ve boz bulanıktı. O yüzden mayoları yanımıza almadığımıza üzülmedik. Sahilden enstantaneler aşağıda:
Bir de Eastbourne’da ola ki sabah kahvaltı etmeniz gerekirse, kesinlikle Nelson Coffee’ye gidin. (Adresi: 4 Terminus Road BN21 3LP) Sahilden uzakta, ama yemekleri ve kahvesi o kadar güzel ki, kesinlikle o yolu yürüdüğünüze değecek 🙂 3 yıl önce açılan mekan, yumurtalarını bir çiftlikten, sosislerini kasaptan, sütünü Sussex’te yerel bir sütçüden alıyormuş. Belli oluyor! Her şey çok lezizdi. Menülerini her mevsim başında değiştiriyorlarmış.
Hayatımda yediğim en güzel “eggs benedict”i burada yedim! (Menüdeki adı “eggs benny”) Hollandaise soslu bu yumurtalı kahvaltıyı, ben somon fümeli olarak tercih ettim. Altında da normalde İsviçrelilerin nefis patates mücveri rösti ile servis ediliyormuş, ama rösti bittiği için bana mısır ekmeği ile verdiler. Neredeyse Karadeniz’de yediğim mısır ekmekleri kadar lezzetliydi. Sıcacıktı. Üstelik üstüne bir Doğu baharatı olan ve çok sevdiğim sumağı da bol bol serperek takdirimi kazandı mekan. Nereden biliyormuş sumağı bu hipster kafesi, çok merak ettim. Sumak doğal olarak yemeğe ekşili bir tat verdi ve bence lezzetini epey artırdı. Fiyatlar Londra fiyatıydı, yiyecekler yarım saat bekleme süresinin ardından geliyordu (Pazar sabahları çok yoğunlarmış) ama değdi valla!
Eastbourne gezimizi tamamladıktan sonra, ver elini Seven Sisters Country Park. Burası koruma altındaki bir doğa parkı ve yedi adet tebeşir kayasına ev sahipliği yapıyor.
Tabii burası yaklaşık 700 dönümlük bir araziden oluştuğu için hepsini dolaşmak mümkün değildi 🙂 Bizim gittiğimiz bölümün adı Birling Gap idi ve National Trust’ın burda bir deniz manzaralı bir kafesi ve içeride patentli ürünlerini sattığı bir dükkanı var.
Bu kayalıkları uzaktan da olsa gördük, fotoğrafladık. Hepsini yürümeye kalksak herhalde bir tam gün sürerdi! Zaten epey de dik kayalar bunlar. Bir yanı uçurum olan bu kayalıklardan parçalar arada kayıp düştüğü için uçurumların kenarına yaklaşmamak gerekiyor. Burada yürüyüş, kuş gözlemciliği, bisiklet ve kano sporları yapılıyormuş. Biz de uçurumların birinin üstüne çıkıp fotoğraf çektik. Gerçekten etkileyici bir doğa parçası.
Bu güneşli havalarda sizlere de güzel gezmeler efenim 🙂