Taa 1998’de, okulum yaz tatiline girince, EF (Education First) ile Fransa’ya bir grup seyahatine gitmiştim. Ülkenin kuzeyindeki küçük St Malo kenti üç haftalığına bizi bekliyordu. 16 yaşındaydım ve çok heyecanlıydım. Çünkü daha önce sadece iki kez yurt dışına çıkmıştım ve bu gezilerde yanımda hep ailem vardı. Ama bu sefer özgürdüm! Fransız bir ailenin yanında kalacaktım. Bu da benim için bir ilkti. Hediyemi alıp uçağa bindim. Benim yaşlarımda iki çocuğu olan aile beni son derece sıcak karşıladı. Odamı da tatlı bir Finli kızla paylaşıyordum.
O sene diğer ülkelere göre Türkiye’den epey kalabalık bir katılım vardı. Türk grubu olarak sanırım 20 kişi vardık. En çok İstanbul’dan öğrenci vardı, ama Ankara ve İzmir’den de katılım olmuştu. Türk grubu olarak dil seviyesi en ileri sınıfta yerlerimizi gururla aldık.
Bu gezinin en güzel yanlarından biri, bence bir dil kursu olmamasıydı: bu Fransızcamızı geliştirmeye yönelik bir gezi programıydı aslında. Gündüz derslerde teorik Fransızcamızı pekiştiriyor, akşamüstlerinde ise şehri geziyor veya evde yanında kaldığımız aileyle yemek yiyip pratik yapıyorduk. Arada Dinard ve Rennes gibi başka küçük şehirlere de geziler yaparak Fransa’yı daha iyi tanıma fırsatını elde ettik. Yani bu programın kendine özgü, esnek yapısı sayesinde, herhangi bir dil kursundan çok daha fazla şeyi daha kısa sürede, daha etkili biçimde öğrendiğimizi düşünüyorum. Türkler olarak yabancı dil öğrenirken mottumuz şudur ya: “Anlıyorum ama konuşamıyorum.” 🙂 O yüzden hep sıkıntısı çekilen konuşma eksikliğini de, gerek sokaklarda, mağazalarda gezerken, gerekse yanında kaldığımız aileyle pratik yaparak giderdik. Yani Fransızcamızı her yönüyle, maksimum geliştirme ve yeni şeyler öğrenme fırsatı bulduk.
Derslerden sonra, gezip tozmak iyi geliyordu. St Malo’nun 1689’da limanını koruma amacıyla inşa edilen Ulusal Kalesi (Fort National) çok etkileyiciydi. Bu küçük kent etrafı duvarlarla çevrili bir iç kale olarak inşa edilmiş.
Fransız yazar, siyasetçi, tarihçi ve diplomat Chateaubriand, St Malo’luymuş. Paris’te ölmesine rağmen vasiyeti üzerine St Malo’ya bağlı gelgit adası Grand Be’ye gömülmüş. Gelgitten dolayı burası sadece sular çekildiğinde yürüyerek ulaşılabilen bir konuma sahip. Mezarını biz de gezdik. Bu arada kendisi bir gurme olduğundan Chateaubriand adlı lezzetli et yemeğine de adını verdiği söyleniyor.
Yeme-içme konusuna gelirsek, St Malo gibi küçük bir yerde bile Türk dönerci bulmuştuk. Hiç de fena değildi 🙂 Arada gidiyorduk. Bunun dışında özgürlüğümüzün de tadını çıkarıyorduk. Çünkü o sene Türk grubunun ben de dahil bir kısmı 16 yaşındaydı, yani Fransa’da barlara girme yaşı! Türkiye’de barlara giremeyen biz, bunun da keyfini doyasıya yaşadık 🙂 Kentin minik ve sevimli barlarına, en çok da L’Equinox’a gidiyorduk. Buralarda satılan Desperados adlı tekilalı biraya bayılmıştık. O zaman Türkiye’de yoktu. Hatta bir arkadaşım sipariş etmişti de, oralardan taşımıştım. Bunun dışında pastanelerin havalı ve lezzetli dondurma kupları aklımda yer etmişti.
St Malo’nun havası her ne kadar yazın deniz tatiline alışmış olan bizler için epey kapalı ve serin olsa da (Temmuz ayında genelde kazak ve botla dolaşıyorduk!) uyumlu ve eğlenceli bir grubumuz olduğu için bundan şikayetçi değildik.
Adını hatırlayamadığım Türk grup rehberimiz ve yakışıklı, tatlı hocalarımız Fabien ile Karl bizi şehir gezilerinde de, sosyal faaliyetlerde de hiç yalnız bırakmadılar. Bir sorunumuz olursa başvurabileceğimiz biri hep yakınımızdaydı.
Bu arada biz oradayken FIFA Dünya Kupası oynanıyordu. Fransa finale kalmıştı. Brezilya ile oynayacaktı. O gece, yüzümüzü Fransız bayrağı renklerinde boyayarak, son derece heyecanlı bir şekilde maçı izledik. Fransa şampiyon oldu! Maç bitince bardan çıkıp galibiyeti sokaklarda, korna çalan arabalarla beraber kutladık. Hatta çılgın bir taraftarın fotoğrafını çekmiştim. Aşağıda görebilirsiniz 🙂 Fransızlarla birlikte tezahüratlar yaparak acayip eğlenmiştik.
St Malo’daki son gecemizde ise kumsalda ateş yakılmıştı. Gitar çalan diğer gençlerle birlikte şarkılar söyledik. Ben favori şarkılarımdan “More Than Words”ü söylemiştim, hiç unutmam. Güzel de söylemiştim herhalde, herkes çok beğenmişti 🙂 Gecenin yıldızı oldum denebilir 😛 O gece sabah beşe doğru eve geldim. Sonra da yanında kaldığım aileyle vedalaştım, çantamı aldım ve otobüsümüze bindim. Son durak Paris olacaktı. Orada da aynı grup arkadaşlarıyla Louvre Müzesi, Sacre Coeur kilisesi, Eiffel Kulesi gibi tarihi ve turistik yerleri gezerek iki güzel gün geçirdik. Sonra ver elini İstanbul!
Gezi bittiğinde hem Fransızcamı geliştirmiştim, hem de kendime güvenimi. Yeni arkadaşlar ve unutulmaz anılarla dönmüştüm ülkeme. Unutamadığım bir yaz olmuştu.
EF maalesef artık St Malo’da gezi düzenlemiyor, ancak Fransızcalarını geliştirmek isteyen 13-18 yaş arası gençler Nice ve Paris’te aynı temalı gezilere katılabilirler. Eğer İngilizcenizi geliştirmek istiyorsanız EF; Malta, ABD ve İngiltere‘de (birden fazla kentte) bu programları 2-3-4 haftalık süreli olmak üzere düzenliyor. Kurs bitiminde seviyenizi gösteren kurs katılım sertifikası da alabiliyorsunuz. Üstelik şunlar da ücrete dahil:
Haftada 26 ders dil eğitimi
Kitaplar
Konaklama
Sabah, öğle ve akşam yemekleri
Gidiş- dönüş havalimanı transferi
Seyahat sağlık sigortası
Vize danışmanlık hizmeti
Sosyal aktivite programı
Lider eşliğinde gidiş-dönüş uçak bileti
Türkiye’de yaz tatili Avrupa’nın tersine çok uzun olduğu için, dil öğrenimi de haliyle üç ayda epey sekteye uğruyor. Dolayısıyla bu süreyi hem dilinizi geliştirip hem eğlenerek geçirmek isterseniz, yabancı dil öğrenimi alanında dünya liderlerinden biri olan EF sizin için doğru adres olacaktır. Seçeneklerle ilgili daha fazla bilgi almak için şu linki ziyaret edebilirsiniz: http://www.ef.com.tr/pg
Hem eğlence hem eğitimle dopdolu, hep hatırlanası tatiller dileğiyle 🙂
*** Not: Bu yazı sponsorlu bir içeriktir.