Geçen gün Türkiye’den sevdiğim bir ahbabım Londra’ya gelmişti. Ne yemek istersiniz diye sorunca et, dedi. Eşimle düşündük taşındık. Öğle yemeğine gideceğiz, geleneksel “steakhouse” tarzı bir yere gerek yok. Ağır olur. Hadi dedik, istikamet Flat Iron olsun! Yemek yazarlarından iyi eleştiriler almıştı. Rezervasyon almadıkları için birkaç kere kapısından dönmüştük çünkü geçmişte. Bekleme süresi bir saati aşıyordu! Londra’nın turist deryası Covent Garden’da yeni, daha ferah bir yer açtığını duyunca orada kesin yer buluruz dedik. Yanılmamışız. Diğer restoranlarına göre epey büyük olduğu için beklemeden yer bulunabiliyor. Tabii biz Pazar öğlen gittik, Cumartesi olsa belki bulamazdık. Orası da ayrı.

Burası şu yeni nesil “hipster” lokantalarından biri dersem yanlış tanımlamış olmam herhalde. Dekor endüstriyel, mönüler geri dönüştürülmüş saman kağıda basılmış, ama yazı karakteri afilli. Şaraplar kadeh yerine su bardağında geliyor falan. İnternet sitesinde yer alan müşteri fotoğrafı dövmeli birine ait. Anladınız sanırım 🙂 Buranın özelliği, normalde pahalı olan biftekleri (steak) 10 pounda sunması. Londra’da “steak” fiyatları genelde 22 pounddan falan başladığı için bu etseverler için müjdeli bir haber. 🙂 Flat Iron’ın aynı adlı bifteği, sığırın omuz bölümünden alınan ve dövülerek yamyassı edilen bir et türü. İncecik, küçücük dilimlere kesilmiş olarak, önünüze bir kesme tahtasında gelen et gerçekten pamuk gibiydi. Yanında da yeşil kuzu kulağı salatası var. İkisi de çok lezzetli, sadece porsiyonlar küçük, hele salata resmen minicik kalıyor. O yüzden de fiyat sadece 10 pound. Ama lezzetten ve kaliteden ödün vereceklerine fiyattan kısmaları bence kabul edilebilir. Hem herkes koskoca bir et yiyemeyebilir. Mönüdeki en pahalı şey “Flat Iron Steak’ti 🙂 Biz tabii bu kadarcık etle doymadık, ortaya bir tane daha söyledik (ikisi erkek, 3 kişiydik :), ama onun yerine tatlı veya daha fazla meze söylenebilir. Mesela patlıcan güzel görünüyordu. Patates de gayet güzeldi.

Etleri yemek için adeta bir satır getirmeleri gözümüzden kaçmadı 🙂 (Fotoğraf: ingiliz filiz)

Mönüde günün spesiyali gibi başka et çeşitleri de sunuluyor. Ama ana yemekler ete odaklanmış durumda. Et sadece salata ile servis edildiği için yanına isteyeceğiniz mezeleri ayrı sipariş etmek gerekiyor. Buradaki seçenekler ise tabii ki (!) patates kızartması, peynirli salata, kremalı ıspanak, yeşil salata ve parmezan peynirli-domatesli-fesleğenli patlıcan közde. Ayrıca etinizin yanına istediğiniz sosu seçebiliyorsunuz, tabii ki o da ekstra, ama sadece 1 pound 🙂 Tatlı olarak da tuzlu karamel soslu “sundae” (sıvı dondurmamsı bir tatlı) veriliyor. Ama Soho’nun ünlü butik çikolatacısı Paul A. Young’ın ödüllü tuzlu karameliyle yapılmış bu tatlı. Denemedik ama güzeldir tahminimce 🙂

Yani anlayacağınız, mönü son derece sade ve basit. Ama böyle yerler benim gözümde daha evla… Hani mesela Hüsrev kurufasulyecisi vardır, tek yemek yapar, fasulye ama onu şahane yapar. Böyle yerleri “pide-pizza-kebap-balık salonlarına” ve türevlerine tercih ederim doğrusu! Garsonumuz da gayet güleryüzlü ve şekerdi. Yolu düşenlere şiddetle tavsiye ederim burayı 🙂 Kışın bir müzikal, opera ya da tiyatro öncesi veya sonrası iyi gider. Üstüne de Monmouth’tan lezzet patlaması kahvenizi içtiniz mi, alın size kış mevsimini sevmek için bir neden daha! 🙂

Not: Monmouth kahvesiyle ilgili yazıma buradan ulaşabilirsiniz:

Adres: 17-18 Henrietta St, Covent Garden, London, WC2E 8QH

Açık olduğu saatler: her gün 12.00-00.00 arası

ingiliz filiz
İngiltere’ye ilk kez 2007 yılında eğitim için, İstanbul’dan geldim. Daha sonra 13 yıla yakın bir süre Londra’da yaşadım. 2.5 yıl önce de İngiltere’nin güneyinde küçük bir kente taşındım. İngiltere’de yaşam ve kültür konulu yazılarımı bu blogda topluyorum. Bu yazıların büyük bölümünü Londra’da yaşarken yazdım ve müzik, yeme-içme, sinema gibi ilgi alanlarımı Londra’da düzenlenen etkinlikler çerçevesinde paylaştım. Şu an çocuklu hayat dolayısıyla eskisi kadar kültürel etkinliğe katılamıyorum, dolayısıyla blog konularım da biraz evrim geçirdi. Çocuk kitapları, çocuk oyunları, aile dostu lokantalar, pub’lar, tatil seçenekleri gibi konularda yazıyorum artık daha çok. Yine de Londra’ya arada bir de olsa gidiyorum ve bu gidişlerimde katıldığım etkinlikleri yazmaya devam edeceğim. Blogumla ilgili görüşlerinizi ve sorularınızı yazıların altına yorum şeklinde bırakabilirsiniz. Eposta adresim:filiz (at) ingilizfiliz (nokta) com Özellikle yazmamı istediğiniz bir konu olursa belirtebilirsiniz. Ayrıca bültenime abone olursanız ne güzel olur 🙂 Bülten aboneliği için aşağıya tıklayabilirsiniz: https://ingilizfiliz.com/newsletter-sign-up/ Keyifli okumalar… 🙂

Bir Cevap Yazın

tr_TRTürkçe