Bu ayın ilk günü, Doğu Sussex bölgesinde, Brighton kentine 20 dakika mesafedeki Glynde Place’te düzenlenen caz festivaline katılmak için Londra’dan yola çıktık. Love Supreme’e zaten önceki yıllarda da gitmek istiyorduk, ama kırsal kesimde olduğu için ayarlaması zor diye bi’ türlü ayarlayamıyorduk. Arkadaşlar festivalin gitmeye değer olduğunu söyleyince hep birlikte gidelim dedik, iyi de etmişiz 🙂 Londra’dan 1.5 saatlik yolu trafik nedeniyle 2.5 saatte alabildiysek de buna değdi doğrusu 🙂
2013’ten bu yana her yıl Temmuz başı gibi düzenlenen bu festivale şimdiye kadar birçok ünlü sanatçı katılmış. Bunlardan bazıları: Van Morrison, Bryan Ferry (1999 tarihli As Time Goes By adlı caz albümüne bayılırım), Jamie Cullum (severiz kendisini), Gregory Porter (festival dolayısıyla haberdar olduğum bu abimizin müziği şahane), Laura Mvula, Marcus Miller, Melody Gardot, Chaka Khan, Branford Marsalis, Earth, Wind and Fire (ahh, nerdeymişim ben onlar bu festivalde çıkarken?!)
Bu etkinlik, İngiltere’nin rock festivalleri gibi konaklama imkanı da sunan ilk ve tek caz festivali. Cuma gecesi başlayıp Pazar gecesi sona eriyor. Ama konaklamasız, günübirlik biletle de girilebiliyor. Her bilet kategorisinin fiyatı ayrı. Konaklama opsiyonu olarak kendi çadırınızı da getirebiliyorsunuz, festivalin çadır ve karavanlarını da kiralayabiliyorsunuz. Ama festivalin konaklama opsiyonlarını kullanmak hele de son dakikada çok pahalı olduğu için böyle bir niyetiniz varsa önceden rezervasyon yapmanızı öneririm. Çadır işi size göre değilse, bizim yaptığımız gibi civarda bulunan uygun fiyatlı bir oteli tercih edebilirsiniz. (Biz o gece, festival alanına arabayla 20 dakika mesafede bulunan sahil kenti Eastbourne’da kaldık.)
Festivale bu sene caz kadar R&B, funk ve soul tınıları da hakim olmuş. Bu nedenle arkadaşlarımız bu yıl katılımcıların yaş ortalamasının geçen yıla göre epey düştüğünü söylediler.
Konserler dışında bu iki gün boyunca müzik konulu konuşmalar, paneller düzenleniyor, filmler gösteriliyor. Dans dersleri bile alabilirsiniz! Son konserlerden sonra sahne DJ’lere teslim ediliyor ve gece devam ediyor. (Ama biz orada kalmayacağımız için son konserden sonra direkt gazladık.)
Bu arada festival çocuk dostu olmasıyla da dikkat çekiyordu. Katılımcıların hatırı sayılır kısmı çocuklu ailelerdi ve minikler için ufak bir eğlence parkı gün boyu hizmet veriyordu.
Bazı çocukların kulağında kafalarından büyük kulaklıklar vardı. Sonradan öğrendim ki bunlar kulaklarına yüksek sesli müzik zarar vermesin diye üretiliyormuş. Harika bir fikir! Böylece ebeveynler canlı müzikten mahrum kalmıyor, çocuklar da olumsuz etkilenmiyor. Üstelik fiyatları da makul.
Yiyecek standları çok sayıda ve çeşitliydi. Hamburgerler ve krepler lezzetliydi. Rock festivali kadar çok katılımcı olmadığı için yiyecek ve tuvalet için çok az sıra beklemek hoşumuza gitti; sınıf atlamış gibi olduk 🙂
Festivalde biri ana sahne, üçü de boy boy çadırlar olmak üzere dört ayrı sahne vardı. Fotoğraftan da görebileceğiniz üzere ortalık panayır yeri gibiydi 🙂
Biz 2.5 konser izleyebildik. İlk izlediğimiz sanatçı, İngiliz caz şarkıcısı Mica Paris – ki adını hiç duymamıştım. Efsane diva, en sevdiğim caz şarkıcısı Ella Fitzgerald şarkıları söyleyecekti. Ben de kaçırmadım tabii. Ama çağlayan gibi bir ses varmış hatunda 🙂 Too Darn Hot’la başladı, Love for Sale, Beatles klasiği Can’t Buy Me Love ve Summertime ile devam etti. Güzel bir konserdi. Hafta sonunda gittiğimiz Hideaway caz kulübünde de 28 ve 29 Temmuz akşamı çıkacakmış Paris. Bu arada Hideaway’i merak ediyorsanız şu yazımdan izlenimlerimi okuyabilirsiniz.
Daha sonra Amerikalı ünlü piyanist ve besteci Herbie Hancock’un konserine geçtik. Ama yarısında çıktık, çünkü gecenin en büyük konseri The Jacksons’a yetişecektik. Doğrusunu söylemek gerekirse, Hancock benim için biraz fazla deneyseldi.
O gecenin yıldızı, headliner’ı The Jacksons’a gelince… Adamların şarkıları gençliğimizi çalmış. Elbette gidecektim 🙂 Müzik süper tabii, insan dans etmekten yerinde duramıyor. Dört kardeş neredeyse tüm Jackson 5 hit’lerini çaldılar: Blame it on the Boogie, ABC, Enjoy Yourself, Can You Feel It, aklınıza ne gelirse… Bir kliple ve Gone Too Soon şarkısıyla Michael’cığımı da anmayı ihmal etmediler. Pullu payetli siyah takım elbiseleriyle pek şıktılar. Hatta bir tanesi sonradan piyano desenli bir ceket giydi. Çok acayip bi’şeydi. Eşim bana aynısından diktireceğine söz verdi, umarım bu sözünü tutar 🙂 Ama tabii ki dört koca adam, bi tane Michael etmiyordu. Yetenek olarak. Ses olarak. Sahne karizması olarak. Performans olarak. Hiçbir açıdan yani. Üstelik arada bir kısa Jacksons belgeseliyle ve Tito Jackson’ın yeni albüm tanıtımıyla konseri azıcık şişirmeyi de ihmal etmediler. Yine de onları canlı dinleyip dans etmek hoş bir deneyim oldu.
Love Supreme gelecek yıl 29 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında, yine aynı mekanda düzenlenecek. Biletler satışa çıktı bile! Bu arada arabayla gitmek isteyenlerin ayrıca araba park yeri bileti de alması gerekiyor. Toplu taşımayla gitmek de mümkün.Daha fazla bilgi ve bilet için festivalin internet sitesine yani şuraya tıklayabilirsiniz.
Hepinize müzik ve şenlik dolu günler efenim! 🙂
1 Comment