10 Haziran akşamı okulum Warwick’in Business School’unun düzenlediği medya semineri ve networking etkinliğine katıldım. Warwick Business School, Avrupa’nın en yüksek binası sayılan, 310 metre yüksekliğindeki The Shard’da bir ofis kiralamış. Hint ve İngiliz basını konulu, ücretsiz seminer de burada gerçekleşti.

WBSLogo

Konuklardan ilki, Hint asıllı Amerikalı gazeteci, genel yayın yönetmeni ve akademisyen Sidart Varadarajan’dı. Daha önce New York Üniversitesi’nde ekonomi, California Üniversitesi’nde ise gazetecilik hocalığı yapmış. Dünyanın en çok satan İngilizce gazetesi Times of India’da çalışmış ve Hindistan’ın önde gelen İngilizce gazetelerinden The Hindu’nun editörlüğünü yapmış. Röportaj ağırlıklı, bağımsız internet gazetesi The Wire’ın da kurucusu ve genel yayın yönetmeni. Konuşması boyunca kar amaçlı olmayan bu yayından da örnekler verdi.

SidV_20140306
Sidart Varadarajan

İnternetten önceki geleneksel ABD medya modelinde, gazete gelirlerinin yüzde 60-65’i abonelikten, gerisi reklamdan geliyordu. Hindistan’da gazeteler aşırı ucuz, dolayısıyla tamamen reklama bağımlı durumdalar. Sidart’a göre birinci kriz noktası bu. İkincisi, para ödeyerek erişilen ve ödemeden erişilen haberlerin farkı. Editoryal kalite para ödemeden erişilen haberleri etkileyebiliyor. Holdingleşme algı yönetimini de beraberinde getiriyor, o holdingin sahip olduğu şirketlerin çıkarına ya da yaptığı işe göre haber yazımı başlıyor. Haber toplama ve yazma, artık birinci öncelik değil. Bu bağımlılık Hindistan’da birçok meselenin haber olmamasını da beraberinde getiriyor. Çünkü eleştirel veya muhalif, bağımsız medya artık sizlere ömür. New York Times gazetesi hala kazançlı bir işletme, internet sitesinden de kar ediyor. Ancak diğer yayınlarda uzun vadede karlılık krizi ortaya çıkıyor. Dolayısıyla geleneksel ABD modeli artık işlemiyor.

İkinci konuk ise, The Guardian gazetesi yazarı Dawn Foster idi. The Daily Telegraph adlı gazetenin birçok kişiyi işten çıkardığına değinen Foster, reklamların uzun vadede gazetelerin giderlerini karşılamak için yeterince karlı olup olmayacağını da sorguladı. Foster, İngiltere gazetecilik modelinde farklı bir sorun daha yaşandığını belirtti: sosyal medya ve gazetelerin internet siteleri, internet üzerinden haber okumayı artırdı. Dolayısıyla bir haberi doğru dürüst anlatmaktan ziyade, sayfa kaç kere görüntülenmiş, buna bakılır oldu. Foster’a göre, bir başka sorun da reklam haberler, yani haber gibi görünüp aslında reklam olan yazılar. Bu kendi gazetesi Guardian’ın yayıncılık ilkeleriyle de çelişiyor. Ancak mesela çok satan bulvar gazetesi Daily Mail’de bu tür haberlere sıklıkla rastlanabiliyor. Foster artık uzun yazıların okunmadığını, dolayısıyla editörlerin ilgisini çekmediğini de söyledi. Çünkü okur kısa yazı istiyor, editörleri ilgilendiren de sayfanın kaç kere görüntülendiği! Bloglar ve bağımsız internet sitelerinin varlığı iyi bir şey, ancak bunlarda çok uzun süre parasız çalışılması beklentisi var. Dolayısıyla genç gazeteciler hep zengin ailelerden gelir oldu. Ailesi zengin olmayan aylarca parasız çalışmanın getireceği maddi yükü kaldıramıyor. Ayrıca daha önce değinilen eleman ve maaş kesintileri, gazetecilik mesleğine girmeyi daha da zorlaştırıyor.

Dawn-Foster-R
Dawn Foster

Soru-yanıt bölümünde, Varadarajan da sosyal medyaya değindi: gazete sitelerinin trafiğinin yarısından fazlası Facebook’tan geliyor. Ama ona göre bazı şeylerin haber olmaması daha önemli. Hindistan hükümetinin -tıpkı Türkiye’deki gibi- bazı haberleri yasakladığını söyleyen Varadarajan, Başbakan’ı çekmek için New York’a gazeteci gönderiliyor ama 18 kadının kısırlaştırma ameliyatında ölümünü işlemek için kırsal kesim Hindistan’ın kırsal kesimine kimse gönderilmiyor, dedi. Ana akım medya bu tür haberleri görmezden geliyor ve kamuoyunun da böyle şeylerden haber olmuyor.

İki yazar da ücretli haber erişimi konusunda örnekler verdi. Varadarajan’ın kurduğu The Wire, kar amaçlı değil, dolayısıyla bir süre tüm çalışanları bedavaya çalışmış, ama insanlar onlara inanınca sonunda kar etmişler ve ücretsiz bir haber sitesi olmalarına rağmen para kazanmaya başlamışlar. Foster’ın örnek verdiği, yazarı olduğu The Guardian’ın internet sitesi çok trafik alıyor, ama ücretsiz olduğu için bir türlü kar edemiyor. Basılı gazetesi de yıllardır maalesef zarar ediyor. Halbuki kaliteli ve ciddi bir gazete. Herhalde bu yüzden abonelik sistemi ve Guardian çöpçatanlık kulübü, sinema dersleri gibi yan etkinlikler yapıp para kazanmaya çalışıyorlar. Bunun yanı sıra, yine kaliteli ve ciddi yayınıyla dikkat çeken, Financial Times adlı ekonomi ve finans gazetesi ücretli internet sitesiyle bayağı kar ediyor. Dolayısıyla örnekler çok, iş modelleri farklı, olanaklar kısıtlı ama gazetecilik için yine de sanki umut var… (mı?)

ingiliz filiz
İngiltere’ye ilk kez 2007 yılında eğitim için, İstanbul’dan geldim. Daha sonra 13 yıla yakın bir süre Londra’da yaşadım. 2.5 yıl önce de İngiltere’nin güneyinde küçük bir kente taşındım. İngiltere’de yaşam ve kültür konulu yazılarımı bu blogda topluyorum. Bu yazıların büyük bölümünü Londra’da yaşarken yazdım ve müzik, yeme-içme, sinema gibi ilgi alanlarımı Londra’da düzenlenen etkinlikler çerçevesinde paylaştım. Şu an çocuklu hayat dolayısıyla eskisi kadar kültürel etkinliğe katılamıyorum, dolayısıyla blog konularım da biraz evrim geçirdi. Çocuk kitapları, çocuk oyunları, aile dostu lokantalar, pub’lar, tatil seçenekleri gibi konularda yazıyorum artık daha çok. Yine de Londra’ya arada bir de olsa gidiyorum ve bu gidişlerimde katıldığım etkinlikleri yazmaya devam edeceğim. Blogumla ilgili görüşlerinizi ve sorularınızı yazıların altına yorum şeklinde bırakabilirsiniz. Eposta adresim:filiz (at) ingilizfiliz (nokta) com Özellikle yazmamı istediğiniz bir konu olursa belirtebilirsiniz. Ayrıca bültenime abone olursanız ne güzel olur 🙂 Bülten aboneliği için aşağıya tıklayabilirsiniz: https://ingilizfiliz.com/newsletter-sign-up/ Keyifli okumalar… 🙂

Bir Cevap Yazın

tr_TRTürkçe