uzun haftasonumda the runaways disindaki butun filmlere gittim, ama sadece ustune yazi yazmaya deger buldugum sanat etkinliklerini anlattigim icin burda, cyrus’u yazacagim yalnizca. aslinda ilginc olan filmin klasik bir hollywood filmi fragmanina ve genelde populer filmlerde oynayan oyunculara sahip olmasina karsin bir surpriz yapip gayet bagimsiz film janrina goz kirpmasi. hareketli kamera cekimleri cogunlukta, ayrica populer sinema izleyicisinin bunalabilecegi yavaslikta akiyor kimi yerlerde. konu gayet basit ve siradan: yedi yil once bosanmis bir editor olan john (john c. reilly), hala kendisini ve hayatini toparlayabilmis degildir. hala yalniz ve ustelik depresiftir. eski karisi (bu rolu catherine keener oynuyor, amanin nasil da yaslanmis oyle!) yeniden evlenecektir ve bunun oncesinde verdigi partiye john’u zorla goturur. john orada hayallerinin kadiniyla molly ile tanisir. (marisa tomei) ancak bir sorun vardir (tabii ki!): molly’nin oglu cyrus (jonah hill). oglan adamdan nefret etmekte ve annesini kimselerle paylasmak istememektedir.
film gercekten ince bir zeka urunu oldugunu kimi yerlerde belli ediyor, senarist ve yonetmenler duplass kardesler’den jay’in soyledigi gibi bazi yerlerde oyle bir kara komedi var ki duruma huzursuzlansaniz mi, gulseniz mi bilemiyorsunuz. ayrica jonah hill tuhaf ve azicik sorunlu, azicik da geri zekali gorunen cyrus rolunun hakkini vermis. cocuk, 21 yasinda ve evde muzik yapiyor. her gun annesiyle parka gidiyorlar, garip doga fotograflari cekip cocugun doga temali muzigi icin ses kaydi yapiyorlar. cyrus muzigini john’a dinletiyor, bir de goruyoruz ki o new age – yogi tarzi muzik birden club muzigine donusuyor. cok da guzel dalga gecmisler foton cagi muzisyenleriyle. cyrus’un muzigini john’a dinlettigi sahnelerdeki tecavuzcu coskun bakislari da, elinde bicak, ustunde sadece bir tisortle gecenin korunde mutfakta dikilerek “gelsene john” deyip, sonra ona atistirmalik hazirladigi sahne de superdi! annesiyle iliskileri de gercekten garipti: john annen dusta diyor, cyrus yine de tuvalete giriyor, isini bitirip cikiyor 🙂 annesini hala bebekliginde oldugu gibi kisacik dudaktan opuyor, ayni bihterle adnanin opusmeleri gibi. john’la molly’nin tanismalari da komikti. once partide john kimseyle konusmuyor, kimse bana bakmaz diye. birkac kotu biten denemeden sonra sarhos olup bahceye cikiyor ve bir agacin altina isemek istiyor. molly de ben de oraya iseyecektim, yerimi caldin diyor ve tanismalari boyle oluyor. komplekssiz bir kadin. filmin muzikleri de ruhuna gayet uygundu. ama filmin bekledigimiz hollywood sonuyla bitmesi hayal kirikligiydi. sonra molly’nin john’da ne buldugu, one night stand ile baslayan iliskilerinin nasil olup da bu kadar ciddilestigi biraz soru isareti kaldi. cok begendigim bir film olmasa da, hikayesi ilginc olmasa da, yukarida saydigim olumlu etmenler bu filmi gidilir kiliyor. zaten sundance film festivali’nde resmi seckide gosterilmis. filmin fragmanını aşağıdan izleyebilirsiniz: